Ah şu Türkler…
Osmanlı’nın 1838’de İngiltere ve ardından diğer Avrupa ülkeleriyle mecbur olarak ticaret anlaşmasını imzalaması sonunun da başlangıcı oluyor.
Yüzlerce yıl gösteriş içinde yaşayan Osmanlı sarayı kullarının da üretmediğini tüketmeye alıştırıyor.
Bu yıllarda Avrupalılar Osmanlı topraklarının en güzel köşelerinde ülkelerindeki yapılara benzeyen konaklar yaparken, içerdeki işbirlikçiler Müslüman sosyete de aynı modaya uymakta gecikmiyor.
Yabancı sermayenin elinde oyuncak olan Osmanoğulları kullarıyla beraber çökme yolculuğuna başlıyor.
O zamanlarda da bakkallarda yok yok; ithal edilen gıda maddeleri rafları dolduruyor. Balıkları, meyve ve sebze, süt mamullerini teneke kutular, cam kavanozlarda görüyor iştahları kabartıyordu.
Üretmediğini tüketen baylar çoğalıyordu. Batı hayranlığı yerli sosyeteden diğer halk tabakalarına kadar zamanla yayılıyordu.
Sanayi devrimini tamamlamış Avrupa ortaçağ karanlığından çıkarak tüm dünyaya yayılırken Osmanlı’nın alay konusuydu.
Avrupalılar buna aldırmıyor yediği küfürleri bir yana bırakarak ticaretten ve ekonomiden başlayarak siyasette de egemen oluyor.
Sonunda Osmanoğulları ellerini kaldırıyor ve teslim bayrağını çekiyor.
Şimdi o geçmişin görüntülerini bir kez daha yaşıyoruz.
Gelenek devam ediyor.
Lâik Türkiye Cumhuriyeti’nde dün ve bugün erki ele geçirenler dayatıyor:
NATO-ABD-IMF-AB-ŞERİAT DEVLETİ…
Borçlanmalar, yabancı sermaye, ülkeyi pazarlamalar, birilerinin palazlanmaları, türban-tesettür ve daha neler neler…
Bugün mandacılığın bir başka türü yaşattırılıyor.
Şaibeli (karadamgalı, lekeli) siyasetçiler vurgun iddialarıyla aklanmaya çalışılıyor; fakat, halkın gözünde her aklanma bir lekeyi daha getiriyor.
Toplumda ise; hareketsizlik, sessizlik, duyarsızlık, tepkisizlik hacı olan Yahudileri hoşnut ediyor.
Üretmediğini tüketen toplum:
İthal mallarıyla eğlenip duruyor.
Tarım ülkesi ithal tarım ürünleriyle,
hayvancılık ülkesi ithal etlerle besleniyor Osmanlı teknesi gibi yan yatarak.
Lâik Türkiye Cumhuriyeti ithal siyasetlerle uyutulup duruyor.
Bu millet ithal malı seks düşleriyle elleri delik pantolon ceplerinde dolaşıp duruyor.
Bu millet AB’ye ihraç edilecekleri günlerin hayalleriyle avunup duruyor.
Bu millet aşk diyerek belden aşağısını her şeyden önce dile getiriyor.
“Özgürlükler ülkesi” ABD’nin işbirlikçisi külhanbeyi eyalet valisi halkla alay ediyor, küfür ediyor.
Ah şu Türkler ne zaman dünyaya bedel olacaklar bilmem.